8 Ocak 2009 Perşembe

Ne mutlu onlara...


Bu aralar acayip duygusallaştım. Normalde de duygusal biriyimdir ama çoğu zaman belli etmemeye çalışmışımdır, duygusal olmak zayıflık gibi gelmiştir bana. Ne yazık ki artık olmuyor, elimde olmadan gözlerim birden dolu veriyor. O zaman kimse beni görmesin diye ne sağa sola bakınıyorum, ne de konuşuyorum, başımı bir yöne sabitleyip öylece duruyorum.
Geçen gün annem geldi, çok eski bir tanıdığın kızının düğünü olduğunu, düğüne gitmeyi çok arzu ettiğini ve onu götürüp götüremeyeceğimi sordu, “tamam, beraber gideriz, hem bende o düğüne gitmeyi çok isterim, gerçi bana davetiye gelmedi ama gelemeyeceğimi düşünmüşlerdir büyük ihtimalle” dedim. Bu tanıdıklarımız ben liseye giderken taşınmış olduğumuz apartmandan komşularımızdı. Kızları Çiğdem o zamanlar ilkokula bile gitmiyordu. Çok sevimli, neşe dolu bir kızdı. Babası babamla arkadaştı, çok saygıdeğer, beyefendi bir öğretmendi kendisi. İsmail amca babamla arkadaştı ama çocukları çok küçüktü, ilk başta bize garip gelmişti. Daha sonra öğrendik ki Çiğdem’i evlatlık edinmişler, bir çocuk ancak bu kadar sevilebilir, pohpohlanabilirdi. Bebekken bir gün rahatsızlanmış doktora götürmüşler, doktor “bu çocuğu hiç mi ağlatmadınız, her istediğini yapmışsınız, biraz ağlatın, kalbi yağ bağlamış, ağlamak iyi gelir” demiş. Tabi bu kısmı o zamanlar duyduklarıma göre söylüyorum, tıbbi olarak ne kadar doğrudur bilemem. Ama çok iyi bildiğim bir şey var ki, o da Çiğdem’e çok değer verildiğiydi.Dün gece Çiğdem’in düğünündeydim. Nasıl da güzelleşmiş, boylu poslu sülün gibi bir genç kız olmuş. Polis kolejini bitirmiş, eşi de aynı meslektenmiş, birbirlerine çok yakışmışlar. Gerçi klasik bir düğündü, eşler farklı memleketten olunca çift düğün yapılır ya, düğün tek taraflı gibi olur öyleydi, ama aralarda eski tanıdıkları, komşuları görmekte çok mutlu ediciydi.
Düğün salonuna gidince İsmail amca ve Şadan teyze beni gördüklerine öyle mutlu oldular ki, birbirimize sarıldık, öpüştük. Şadan teyzeye “Çiğdem ne kadar güzel olmuş öyle, su gibi” dedim, o da “tıpkı sana benzemiş değil mi, bugün bende onu sana çok benzetmiştim” dedi. Yerimize geçtik, oturduk, gözümü Çiğdem’den ayıramadım, bütün gece onu izledim. Bir ara anne babasını zorla oynamaya kaldırdılar, önce biraz çekindiler ama sonra öyle mutlu bir şekilde oynadılar ki kızlarının düğününde, gururla. Ve ben de koptum bu arada tabi, gözlerim yine dolmaya başladı. İçimden dua ettim her zaman mutlu olsun, yüzü hep bugün ki gibi gülsün diye. Her zaman şansı öyle bir anne babaya sahip olduğu gibi açık olsun diye.
Bir ara annem bana bir şeyler söyledi, bakmasam olmaz, anneme hemen kısadan cevap verip başımı tekrar çevirdim. Tabi anne bu, anlamıştır neye duygulandığımı, ayıp değil ya canım.
Düğünden ayrılırken hemen Çiğdem’in yanına gittim, onun o güzel pembe yanaklarından öpüp mutluluklar diledim. İsmail amca ve Şadan teyzeyle de görüşüp eve döndük. Umarım o güzel insanlar torun sevgisini de tadarlar. Çünkü bunu sonuna kadar hak ediyorlar. Ne mutlu onlara, gerçek anne babası terk etmiş küçük bir kıza anne baba oldukları ve tüm sevgilerini ona verdikleri için, ne mutlu onlara hayatlarına küçük bir kız çocuğu ile renk kattıkları için, ne mutlu onlara kızlarını okutup meslek sahibi yaptıkları için ve ne mutlu onlara kızlarını telli duvaklı gelin yaptıkları için. Ne mutlu bizlere ki öyle insanları tanıdığımız için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder