9 Şubat 2009 Pazartesi

Ağlamak Güzeldir...



Sabahtan bu yana aklımda bu şarkı dolaşıp duruyor. İçimden defalarca söyledim, sonra yetmedi dinledim, dinledim… Kendimden olmayan bir şeyler yazmak huyum değildir, ama bugün sizde bir kez dinleyin bu şarkıyı, kendinizi şarkının içine bırakın, alsın götürsün sizi de… Hatta bırakın gözyaşlarınızı, aksın, içinizi temizlesin… O kadar çok şeyi içimize atıyoruz ki, çoğu zaman kendimize itiraf etmekten korktuğumuz o kadar çok şey var ki, bırakın… Gözyaşlarınızla aksın… Gitsin hepsi… Bir kere olsun kendinizden saklamayın kendinizi…
Bu muhteşem şarkı için teşekkürler Sezen AKSU…

Ağlamak güzeldir
Süzülürken yaşlar gözünden
Sakın utanma
Ağlamak öfke, delice nefret
Doruklarda aşk, doyumsuz sevinç
Kahreden keder
Kısaca hayat ve nefesin birde nefesimdir
Ağlamak, şu gelip geçici dünyada
Her şeye rağmen var olmak demek
Ağlamak, yaşayan binlerce duygu
İnsanca ve coşkulu güzel bir şeydir
Ağlamak güzeldir
Süzülürken yaşlar gözünden
Sakın utanma
Ağlamak senin, kara dünyada
Hala sevdiğin ve hissettiğin
Tüm güzelliğin ve çirkinliğinle var olduğundur var olduğundur
Ağlamak, şu gelip geçici dünyada
Her şeye rağmen var olmak demek
Ağlamak, yaşayan binlerce duygu
İnsanca ve coşkulu güzel bir şeydir
Ağlamak güzeldir
Süzülürken yaşlar gözünden
Sakın utanma

Dönüm Noktası...


İnsan hayatında öyle dönüm noktaları oluyor ki. İlk başta bir şaşkınlık içinde bakınıyoruz, anlam veremiyoruz hiçbir şeye. Ama düşündükçe içinden iyisini de kötüsünü de çıkarıveriyoruz. Önemli olan olaylara kendimizi bırakıvermemek, duygularımıza kendimizi hemen teslim etmemek sanırım.
Bundan tam 1 ay 15 gün önce, 16 yıl boyunca çalıştığım iş yerimden ayrıldım. Yıllarca canla başla çalıştığım, çok sevdiğim işimden ayrılmak zorunda kaldım.
Şimdiye kadar Türk Telekom’da çalışanlar hakkında, onların nasıl çalıştıkları hakkında hiç kimsenin bir fikri yoktur sanırım.
Uzun yıllar işyerimde tek bayan teknik personel ben olduğum için kendimi kabullendirmek çok zor oldu. Yeri geldi erkek arkadaşlarımdan daha çok çalışmam gerekti, kendime bu bayan yapamaz, bu işi beceremez dedirtmemek için hep çalıştım, verilen işi hiçbir zaman yapamam demedim, zamanında, hatta zamanından önce yaptım. Tek başıma bütün santral binalarını dolaştım, görevim ne ise onu hakkıyla tamamladım. Eğitimler, seminerler…
Yeri geldi vardiyalı çalıştım, ben yapamam demedim. Haftada 6 gün Cumartesi Pazarda dâhil, bayram seyran demeden, özel gün demeden gözümü bir dakika bile kapamadan ABC (00–08, 08–16, 16–24) nöbetinde kaldım. 00–08 çalışırken çocuklarımı uykularında öpüp işe öyle gittim. Onlar yıllarca tek başlarına hazırlanıp okullarına, kreşlerine gittiler. 16–24 çalışırken, akşamları geceleri göremediler beni sabah onları okullarına öpe koklaya yolladım, gece eve geldiğimde uyumuş buldum. Yıllarca Cumartesi, Pazar beraber kahvaltı bile edemedik, ayda sadece bir Cuma gecesi gezmeye gidebilir veya birileri bize gelebilirdi. Onun dışında hep işteydim. Eşimde Telekom’da çalışıyordu, o da her gün ilçeye gidiş geliş yapardı. Sabah 7 de evden çıkar akşam 7–8 de eve gelirdi. Ve bunca fedakârlık, bunca çalışma hepsi bitti. Ama en çok da çocuklarımın yaptığı fedakârlıklar… Yıllarca sesleri çıkmadı, arada kızım “anne ben Telekom’u hiç sevmiyorum, çalışma orada artık derdi.” .
Ama hepsinden kötüsü çalıştığımız bunca zaman içinde “acaba sıra bana ne zaman gelecek?” düşüncesi, insanın içini yer bitirirdi. Çalışan hiç kimsenin yüzü tam gülmezdi, hep gelecek endişesi, sıra bana ne zaman gelecek korkusu…
Ve 25 Aralık günü sıra bana geldi. Sabah erkenden yazımı imzaladım, servisteki arkadaşlarımla son kahvaltımızı yaptık, işten ayrıldım. Eve giderken birden içimin kuş gibi özgür olduğunu hissettim “ özgürüm artık” dedim, “artık ne zaman sorusu yok içimde, artık sıra bana ne zaman gelecek korkusu yok, artık sıra geldi ve özgürüm”.
Ama en güzeli, beni en mutlu edeni kendimi kabullendirmiş olduğumu anlamamdı. Aynı gün yıllardır çalıştığım arkadaşlarımdan biri bana iyi bir yer önerdi ve süper bir referansla beni oraya yönlendirdi. Geçen hafta Ankara’da o iş için uğraştım, Bakanlık onayım çıktı ve şimdi atanmayı bekliyorum. Umarım hakkımda hayırlı olan bir yerdir ve yine umarım ki Telekom’da ki işimi sevdiğim kadar burada ki işimi de çok severim.
Her ne kadar kendimi üzmedim desem de bu arada kaç kere hastalandım, evden dışarı bile çıkmadım. Biliyorum ve hep öyledir benim hastalıklarım, hep canımı çok sıktığımda, bir şeyleri içime attığımda olur. Görüntüde hayattan kendimi koparmam ama birde içimi siz bana sorun.
İnanıyorum ki yeni işim hayatımın en güzel dönüm noktalarından biri olacak. Hiçbir emek karşılıksız kalmaz… Buna canı gönülden inanıyorum…